Etiket: İlgi

  • Doğum Sıranız Kişiliğinize Etki Ediyor

    Doğum Sıranız Kişiliğinize Etki Ediyor

    Doğum sırası çocuğun duygusal, davranışsal ve kişilik gelişiminde çok güçlü bir etkiye sahiptir. Aile içerisinde sahip olduğumuz yer bizi ömrümüz boyunca etkiler. Kardeşler arasındaki sıranın kendine has avantajları ve dezavantajları vardır.

    İlk Çocuk/ En Büyük Çocuk
    İlk çocuk, ebeveynlerinin tüm ilgi ve sevgisini bir süre de olsa sadece kendi üzerinde hisseder. Bu durum çocukta sevildiğini ve ailede önemli bir noktada olduğunu hissettirir. Bu sebeple yüksek özgüven geliştirir. İlk doğan çocuklar genellikle sorumluluk sahibi liderler olurlar. Dünya üzerindeki çoğu devlet başkanı ya da CEO genellikle ilk çocukturlar. Fakat bu durumun eksileri de vardır. İlk defa anne ve baba olan ebeveynlerinin tecrübesiz ellerinde yüksek başarı beklentileri ile yetiştirilirler. Dolayısıyla genellikle ilk doğanların üzerindeki bu başarı baskısı onları mükemmeliyetçi bir kişilik geliştirmeye yöneltir. Ayrıca yeni kardeşin gelmesi ile birlikte yoğun bir kayıp duygusu yaşarlar; artık ebeveynlerinin sevgisini ve ilgisini paylaşmak zorundadır. Kardeşlerini kıskanırlar, ebeveynlerine gücenirler, kişisel alanlarının ihlal edildiği hissine kapılırlar. Ama yine de bakımından sorumlu olduğu kardeşinin varlığı ilk çocukta sorumluluk ve empati yeteneğinin gelişmesine yardımcı olur ve ömrü boyunca bu artıları sosyal ve duygusal yaşamında bir avantaj olarak kullanır.

    Ortanca Çocuk
    Ortanca çocuk hem küçük hem de büyük kardeş olmanın avantajlarını yaşar. Hem örnek alabileceği, kanatları altında olabileceği ve kendisine rehberlik edebilecek büyük bir ablası/abisi hem de kendisinin rol model olacağı, kendisine göz kulak olabileceği küçük bir kardeşi olur. Fakat ailenin bebeği olma rolünün elinden alınması ortanca çocukta dışlanmışlık ve kıskançlık duygularının belirmesine sebep olur çünkü büyük ve küçük kardeş ebeveynlerinin çoğu zamanını almaktadır. Ortanca çocuk ilgi için mücadele etmek zorundadır. Bu sebeple hayatı boyunca kardeşleri ile rekabet halindedir. Bir yandan büyük kardeşine yetişmek için çabalarken diğer yandan da küçük kardeşini geçmek için emek harcar.

    En Küçük Çocuk
    En küçük çocuk tecrübeli ve sabırlı ebeveynlere sahiptir ve bu artılarla büyür. Rol model olabilecek, kendisinden dersler alabileceği, desteğini üzerinde hissettiği büyük bir kardeşinin olması da en büyük avantajlarından biridir. Bunun sonucunda çok erken yaşlarda daha bilgili ve zeki olurlar. Fakat kendisinden bedence ve akılca daha gelişmiş olan büyük kardeşin gölgesi altındadır. Aradaki yaş farkını anlamadan sürekli ona yetişmek için çabalar ve bu da kendisinde zamanla yetersizlik duygularına neden olur. Ayrıca büyük kardeşinin her zaman ilkleri yaşaması (iki tekerlekli bisikleti sürmesi, liseye hazırlanması, mezuniyet balosuna katılması gibi) onu yoğun kıskançlığa sevk eder. Büyük kardeşin hayatındaki gelişmeler ebeveynlerinin zamanı ve ilgisini aldığı için çoğu kez kendini dışlanmış ya da görünmez hisseder. Bütün bunlara ek olarak büyük kardeşi tarafından sürekli kontrol ve eleştiri altında olması zamanla özgüvenine zarar verir.

    Ebeveynlere Öneriler
    İlk çocuk için: Çocuğunuzu mükemmel olması için zorlamayın ve ona kaybettiğinde bile sevgi ve ilgi gösterin; onu en az eve yeni gelen kardeşi kadar sevilmiş hissettirin; ona kendi bebekliğinden ve ona nasıl baktığınızdan bahsedin; özel alanına müdahale etmeyin, kendi arkadaşlarının olmasına izin verin; kıskançlık ya da kırgınlık duyguları varsa bunları sizinle paylaşmasını isteyin.
    Ortanca çocuk için: Onunla yeterince ilgilenin ki kendini dışlanmış hissetmesin, çocuklar için zaman=ilgi=sevgi denklemini unutmayın; ailecek konuşurken onu mutlaka dinleyin ve konuşmasına izin verin; ilgi alanlarını geliştirmesine fırsat tanıyın ki kendine özgü karakterini oluşturabilsin. 
    En küçük çocuk için: Ona büyük kardeşinin yaptığı şeyleri kendisinin yaşından dolayı henüz yapamadığını, onun yaşındayken büyük kardeşinin de aynı durumda olduğunu, onun da ablası/abisi yaşına geldiğinde tüm bunları yapabileceğini anlatın; başarılar elde ettiğinde onu kutlayın ve yüceltin; büyük çocuğun sorumlulukları ile meşgul olduğunuzda küçük çocuk için de özel zaman ayırmaya gayret edin; büyük çocuğun etkinliklerinde ya da kutlamalarında mutlaka ona da bir görev verin (örneğin kutlamanın sonunda ablasına/abisine çiçek vermesi gibi); büyük kardeşinin onun üzerinde zorbalık uygulamasına izin vermeyin, böyle bir durum sezerseniz mutlaka müdahale edip bu durumu engelleyin. 

  • Ergen Çocuk İçin Arkadaşları Neden Çok Önemlidir?

    Ergen Çocuk İçin Arkadaşları Neden Çok Önemlidir?

    İnsanoğlu her ne kadar birey olarak var olsa da, toplum içinde yaşamaya ihtiyaç duyar. Dünyaya geldiği andan itibaren ona bakan kişinin bakımına, ilgisine ve sevgisine muhtaçtır. Başkasına ihtiyaç duyma hali yaşam boyu farklı koşullarla kendini gösterir.. Arkadaşlık ihtiyacı da bunlardan biridir.

    Arkadaşlık kavramı hayatımıza nasıl giriyor?

    Bebeklik döneminde daha çok aile ortamında veya sosyal ortamlarda edinilen arkadaşlık ilişkileri, okul öncesi eğitimin başlamasıyla birlikte, okul ortamına taşınır. 2 yaşla birlikte çocuğun dış çevreye karşı ilgisinin, merakının artması ve konuşabilmeye başlaması da başta ebeveynleriyle olmak üzere akranlarıyla olan iletişimini pekiştirir. Okul ortamında, öğretmen rehberliğinde yaşıtlarıyla birlikte zaman geçirmeye başlayan çocuğun sosyal becerileri gelişir ve öğrendiği becerileri okul ortamında sergilemeye başlar.  İlkokul döneminde çocuk, daha yoğunlukla hemcinsiyle arkadaşlık etmekten ve oyun oynamaktan hoşlanırken, ergenlik dönemiyle birlikte arkadaş gruplarına dahil olmak ister. Ve siz anne babalara tanıdık geleceğini düşündüğüm ‘Bizimle zaman geçirmek istemiyor, varsa yoksa arkadaşları.. ‘ benzeri söylemleri ergen çocuğu olan ebeveynlerden bu dönemde sıkça duymaktayız.

    Anne-Babalara Soru: Ergen çocuğunuzun  için arkadaşlık neden önemli? Neden hep arkadaşlarıyla zaman geçirmek istediğini biliyor musunuz? 

    Ergen çocuğunuz daha çok arkadaşlarıyla birlikte zaman geçirmek istiyor çünkü bir birey olarak kendi varlığını ispat etme, anne babasının yönlendirmesi dışında sosyal ilişkilerini düzenleyebilme ve akranları tarafından kabul edilmeye ihtiyaç duyuyor. Yani ergen ‘Ben Kimim?’ sorusunun cevabını  kurduğu arkadaşlık ilişkilerinde arıyor. Ergen için arkadaşlarının kendisi hakkında iyi şeyler düşünmesi çok önemlidir, zira arkadaşlık ilişkileri çok önemlidir. Bu nedenle anne babasının koyduğu kural ve sınırlara da, arkadaş grubuna dahil olabilmek adına karşı çıkabilir. Ergenlerin konuşma tarzlarının, ilgilerinin, giyim tarzlarının, yaptıkları aktivitelerin neredeyse aynı olması da gruba uyum sağlamaya çabasındandır.

    Ergenlik dönemi hem ergen hem de ebeveynler için sancılı geçen bir dönemdir. Ergenin hissettiği duygular ve sergilediği davranışlar inişli çıkışlıdır, dalgalanmalar gösterir. Ergen, anne babasının, kurallarına, otoritesine karşı çıkma eğilimindeyken, onu en iyi anlayan kişilerin arkadaşları olduğunu düşünür. Arkadaşlık çok değerlidir. Ailenin yeri, ilgisi, sevgisi çok değerli ve önemli olsa da, bu dönemde arkadaş ilişkilerinin yeri ergenin gözünde doldurulamazdır.

    Anne- Babalar Ne Yapmalı? 

    Anne babalar, öncelikle unutmamalıdır ki,  fırtınalı ergenlik dönemini daha sakin bir şekilde atlatabilmenin yolu, ergenlik dönemi öncesinde çocuğunuzla sağlıklı bir iletişim kurabilmekten geçiyor. Çocuğunuzu, sevgiyle kucaklayın, dinleyin ve çocuğunuzla birlikte kaliteli zaman geçirin.

    Ergen çocuğunuzun arkadaşlarını sorgulayıcı, denetler bir tutumla değil, rahatsız edici olmadan, uygun  biçimde tanımaya çalışın. Çok fazla sorgular şekilde soru sormaktan kaçının.

    Evladınızın giyim tarzına, ilgi alanlarına, tercihlerine saygı gösterdiğinizi ona hissettirin. Kendi gençliğinizi, tarzınızı hatırlayın ve bu dönem ilgilerinin geçici olduğunu unutmayın. Arkadaşlık herkes için önemlidir.

    Aile kural ve sınırlarını çocuğunuza net bir şekilde anlatın. Ona belli bir özgürlük alanı yaratmayı unutmayın. Sizinle neler yapabileceğini, kendi başına neler yapabileceğini bilirse, bu konuda daha az çatışma yaşarsınız.

    Çocuğunuzun arkadaşı olma çabasına girmeyin. Her ne kadar evladınız bu dönemde arkadaşlığa önem verse de, birçok arkadaşı olabileceğini ama bir tane annesi bir tane babası olabileceğini unutmayın. Rol karmaşasına izin verilmemeli, anne baba ve çocuk ilişkisi arkadaş ilişkisine dönmemelidir.

    Çocuğunuzu, enerjisini atabileceği, duygusal yükünü boşaltabileceği aktivitelere yönlendirin. Spor, müzik, sanat ruhun gıdasıdır,  lütfen unutmayın .

    Bütün bu önerilerin dışında, anne baba olmanın, belki de en değerli şey olduğunu ve fırtına ve  yağmurdan sonra açacak güneşi HATIRLAYINIZ…

  • Kardeş Kıskançlığı

    Kardeş Kıskançlığı

    Kardeşlik üzerine farklı düşünceleri doğru yanlış demeden ele almak gerekir.

    1-Kardeşe sahip olmak çok güzel bir histir. İnsanın en yakın arkadaşı bile kardeşi gibi olamaz. Kardeş, küçükken en iyi oyun arkadaşı büyüyünce dert ortağıdır. Kardeş, tarif edilemeyen o güzel, güven veren bağdır.

    2- Tek çocuk olmak iyidir. Ailenin manevi ve maddi her şeyine tek başına sahip olmak demektir. Rahat ve iyi hissettiren bir hayatı mümkün kılar. Kardeş demek ortak demektir, kavga demektir. Tek olmanın avantajları daha fazladır.

    3- Kardeşe sahip olmak olumlu ve olumsuz olabilir. Kardeşin özelliklerine göre değişir. Anlaşamadığım bir kardeşim olmasındansa hiç olmaması daha iyidir. Kardeşlik; anlaşmaya, düşünce ve kişiliklerin uyup uymamasına bağlı olarak iyi veya kötüdür.

    4- Kardeşlik sadece kan bağı olarak görülmemelidir. İyi bir dost da kardeş sayılabilir. Çok iyi anlaştığım, çok sevdiğim insanların kardeşten bir farkı yoktur.

    Evet, kardeşlik üzerine düşünceler genel olarak yukarıdakiler temellidir. “Hangisi doğrudur?” sorusuna verilebilecek bir cevap yoktur. Neticede, hepimizin hayatta yaşadıkları, deneyimleri, bakış açısı farklı.

    Kardeşi olmadığı için üzülen ve keşke kardeşim olsaydı diyenler varken; kardeşi olup da hiç iletişimi olmayan, keşke olmasaydı diyenler de mevcut.

    Kardeşle ilgili psikolojide en çok karşılaştığımız konu kardeş kıskançlığıdır.

    Çocuğun sahip olduğu bir düzeni, alışkanlıkları vardır. Kardeşin gelmesi bu düzenin, alışkanlıkların değişmesi bozulmasıdır. Kardeş kıskançlığı, anne- babayı başka biriyle paylaşmak zorunda kalmanın verdiği öfke, üzüntü duygularıdır. İlginin, sevginin azaldığına inanma vardır. Kardeş rakip olarak algılanır. Zarar verme dürtüsü fazladır. Bunun yanında davranışlarda gerileme görülebilir. Konuşmanın daha küçük çocuk gibi olmaya başlaması, biberon-emzik isteme, altını ıslatma gibi tuvalet problemlerinin başlaması, emekleme, kardeşinin davranışlarını taklit etme görülebilir. Bunun altında ilgi bekleme vardır. Ben de küçüğüm benimle de ilgilenin mesajı verilir. Yaramazlıklar artabilir. Bu yaramazlıkların altında da dikkat çekme isteği; ben de buradayım, ben de varım mesajı vardır. Okul dönemindeki çocuklarda başarı düşebilir, akranlarıyla sorunlar yaşanabilir. Anne babanın sevgisini test etme girişimleri sergilenebilir. Çocuk açıkça kardeşini istemediğini, sevmediğini hatta ondan nefret ettiğini söyleyebilir. Kardeş kıskançlığının içinde anne babaya kızgınlık da vardır. Bir düzeye ve süreye kadar kardeş kıskançlığı normaldir.

    Kardeş kıskançlığının en yoğun olduğu dönem 2-6 yaş aralığıdır. Yedi yaş yukarısındaki çocuklar kardeş kıskançlığını yoğun olarak yaşamayabilirler. “Kardeşler arasındaki yaş farkı kaç olmalıdır?” sorusuna verilecek net bir cevap yoktur. Yaş farkı az olan kardeşlerde çatışmalar daha fazla olabilir. Ancak sosyal yönden (oyun arkadaşlığı, paylaşımlar vs.) avantaj sağlayabilir. Tabii ki bunda ailenin tutumu çok etkilidir. Aile, tutumuyla kardeş kıskançlığını söndürebilir de, yoğunlaştırabilir de.

    Bazı aileler kardeş kıskançlığı nedeniyle bebekle ilgilenemediklerini, büyük çocuklarını üzmekten ve olumsuz etkilemekten korktuklarını, ne yapacaklarını bilemediklerini, işin içinden çıkamadıklarını ifade ederler. Bir yandan çocuklarının durumu ile ilgili endişelenirler, diğer yandan da bebekleriyle gerektiği şekilde ilgilenemedikleri için suçluluk duyarlar. 

    Kardeşini kıskandığı için çocuklar suçlanmamalı, çocuklara kızılmamalıdır. 

    Kardeşle beraber çocuğun hayatında ve düzeninde oluşan değişiklikler en aza indirilmelidir. Kardeş doğmadan önce çocuğa kardeşi olacağı anlayacağı şekilde anlatılmalıdır. Kardeş sahibi olmanın olumlu yönleri vurgulanmalı, kardeşliği anlatan hikayeler anlatılmalı. Bebek için yapılan hazırlıklarda çocuğun da fikrinin sorulması (kardeşinin adını ne koyalım, hangisini alalım gibi) iyi olacaktır. Bebeğin doğumundan sonra anne çok yoğun ve yorgun olacağından büyük olan çocukla ilgilenme ve iş yükünü paylaşma açısından baba, anneanne, babaanne yardımı gereklidir. Çocuğa, aynı şeylerin onun bebekliğinde de yapıldığı, aynı sürecin onda da yaşandığı, onun bebekliğinin nasıl olduğu anlatılmalıdır. Çocukla ilgilenmek asla ihmal edilmemelidir. İlgide abartıya da kaçılmamalıdır (aslında biz seni daha çok seviyoruz, sen bizim için daha önemlisin gibi cümleler kurmak, her istediğini yapmasına izin vermek gibi) büyük çocuklara “sen büyüksün, ablasın, abisin o küçük deyip çocuktan sürekli anlayış beklenmemelidir. Bu durum çocukta öfkeye yol açar. “Artık beni daha az seviyorsunuz” gibi cümlelerle anne babaya gelindiğinde, bunun gerçek olmadığına çocuk ikna edilmelidir. Kardeşler arasında kıyaslama yapmak çok yanlıştır. Çocuğun yaşına uygun olacak şekilde kardeşiyle ilgili küçük sorumluluklar, görevler verilebilir. Sahiplenme ve kabullenme duygusunu geliştirir (kardeşin uyuyor mu bakar mısın gibi). Ancak ağır sorumluluklar, kardeşin bakımını üstlendirmek gibi durumlar yaşatılmamalıdır. Sonraki dönemlerde kardeşler arasındaki tartışmalarda anne baba taraf olmamalıdır. Çocuktan izin almadan eşyası alınıp kardeşine verilmemelidir. Çocukların farklı kendilerine özgü özellikleri ve kişilikleri olduğu unutulmamalıdır. Çocuklara maddi ve manevi adil ve eşit olunmalıdır. 

    Kardeş kıskançlığı patolojik bir hal aldığında çocuğun yetişkinliğinde kişilik bozukluğuna sahip olmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle ciddiye alınmalıdır. Çocukta geçmeyen saldırganlık, hırçınlık, içe kapanma, gerileme davranışları varsa, çocuk başka bir çocuk haline geldiyse (olumsuz yönde), kardeş kıskançlığı çok yoğun yaşanıyorsa örneğin kardeşe zarar verme girişimleri olduysa mutlaka uzmandan yardım alınmalıdır. 

  • Ebeveyn Çocuk İlişkisi

    Ebeveyn Çocuk İlişkisi

    Annelik, babalık dünyanın en önemli ve de en zor işidir. Çocuk yetiştirmek geri dönüşü olmayan bir süreçtir. Bu nedenle çok büyük bir sorumluluktur. Anne baba olmak tüm hayatınız boyunca size beraberinde duyguların en yoğun şekillerini getirir. Mutlulukların en büyüğü, büyük üzüntüler, gibi.
    Her anne baba çocuklarına iyi imkanlar ve güzel bir gelecek sunmak ister, bunun için çaba sarf eder, çalışır, başarılı ve iyi çocuklar yetiştirmek ister. Çocuğun ileride psikolojik yönden ve kişilik yönünden sağlıklı bir birey olmasının önemi maalesef genellikle fark edilmez. Aslında öncelikli hedef sağlıklı psikolojik ve kişilik özelliklerine sahip kişiler yetiştirmek olmalıdır. Bu konuda doğru aile içi iletişim ve ilişkiler temel niteliğindedir.    Anne ve babaların kişilik özellikleri, psikolojik durumları, geçmişlerinde yaşadıkları olaylar, kendi çocukluk yıllarındaki deneyimler, çocuk yetiştirmede belirleyici etkenlerdir. 

    Her çocuğun doğuştan getirdiği bireysel özellikler vardır. Onlar anne babalarından farklı kişilerdir. İletişimde ve sergilenen tutumlarda çocuğun düşünce biçimleri, duyguları, kişilik özellikleri, yetenekleri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Yani ilk aşama çocuğunuzu tanımaktır. Çocuğunuzun karakter özellikleri neler, neleri sever, neler onu mutlu eder, neler üzer, öfkelendirir, neleri iyi yapar, neleri yapamaz, yetenekleri neler gibi sorulara kolaylıkla cevap verebilmelisiniz. 

        Çocuğun davranışları sizin hangi tip anne-baba tutumunu sergilediğinize göre değişebilir. Anne-baba tutumlarının neler olduğunu inceleyelim. Bu tutumlardan hangisine sahipsiniz ve bu tutum çocuğunuzda nasıl bir etki bırakır?

    Baskıcı, egemen ve otoriter anne baba: Katı, baskıcı, disiplinli ve kuralcıdırlar. Çocuklarının üzerinde egemenlik kurmak ve çocuğu kontrol altında tutmak isterler, Anne babanın sözünden çıkmayan çocuk isterler. Çocuklara sevgilerini göstermezler, sürekli kural koyarlar. Böyle anne babaların çocukları asi, öfkeli, saldırgan, kurallara uymayı reddeden kişiler ya da ürkek, çekingen, kendine güveni olmayan, başkalarının etkisi altında kalabilen kişiler olurlar. Çocuğa karşı çok sert tutumlar çocuğu olumsuz yönde etkiler.

    İlgisiz, çocuğu ihmal eden anne baba: Çocuklarına sevgi ve ilgi göstermezler, sabırsızdırlar, kural koymazlar,   kendi işleri ile ilgilenirler, çok çalıştıklarını, yorgun olduklarını söylerler. Çocuğun kendisini rahatsız etmemesini, sorun çıkaramamasını isterler, çocuğa zaman ayırmazlar. Genellikle çocukla başkası ilgilenir ya da çocuk kendi kendine büyür. Genellikle çocuk sayısının fazla olduğu, anne babalığa hazır olunmaması ya da anne baba arasında sorun olması durumlarında görülür. Bu anne babanın yetiştirdiği çocuklar, başarısız, kendine güvenmeyen ya da öfkeli ve asi kişiler olarak yetişirler, suça yönelebilirler, sevgiyi başkalarında ararlar. Çocuğa karşı ilgisiz olmak da çocuğu olumsuz yönde etkiler.

    Yumuşak ve aşırı koruyucu anne baba: Sakin ancak kurallar konusunda yetersiz anne babalardır.  Çocuğu aşırı koruyup kollarlar. Sürekli zarar gelebilir endişesi duyarlar.  Aşırı ilgi, her istediğinin yapılması, her şeyin alınması söz konusudur. Çocuğa hep bebekmiş gibi davranılır, sorumluluk verilmez, aile onun yerine her şeyi yapar. Genellikle tek çocuğa sahip ailelerde veya uzun süre sonra çocuk sahibi olunduğunda görülür.  Tüm ipler çocuğun eline geçer. Bu anne babayla yetişen çocuklar toplumsal kurallara uymakta güçlük çeker, aileye aşırı bağımlı, özgüveni olmayan, duygusal açıdan zayıf, kaygılı kişiler olurlar ve ilişkilerinde problemler yaşar. Tırnak yeme, kekemelik ve altını ıslatma yaşama riski yüksektir. Bu tutuma sahip anne babalar çocuğuna yarar sağlamak yerine zarar verir.

    Kuralları öğreten, hoşgörülü, demokratik, güven veren anne baba: Çocuklarına sevgi ve ilgi gösteren, zaman ayıran,  nelerin yapılması nelerin yapılmaması gerektiğini anlatan anne babalardır. Temel kural ve kısıtlamalar vardır. Çocuklar özgürdür ancak sorumluluklarının da bilincindedir. Çocuklar özgüvenli ve başarılı, mutlu, sosyal ilişkileri kuvvetli kişiler olur.İdeal olan tutum budur. 

    Mükemmeliyetçi anne baba: Mükemmeli isteyen, düzenli, titiz, katı kuralcı, kendilerinin yapamadıklarını, yaşayamadıklarını çocuklarından bekleyen, benmerkezci anne babalardır. Bu anne babayı memnun etmek zordur. Çocuklarda tırnak yeme, kekemelik, alt ıslatma, yoğun kaygı, yalan söyleme, yetersizlik hissine sahip olma, sürekli başkalarını mutlu etmeye çalışma görülür. 

    Reddeden anne baba: Çocuğun istenmeyen hamilelik sonucu dünyaya gelmiş olması,   istenen özelliklere sahip olmaması, bir engelinin olması, anne-babanın eğitimini ya da kariyerini sekteye uğratmış olması, sevilmeyen birine benzemesi gibi durumların sonucunda ayrıca yetersiz maddi-manevi koşullar, eşlerden birinin diğerini ihmal edecek kadar çocuğa düşkünlük göstermesi, boşanma, ikinci evlilikteki eşin çocuğu istememesi gibi nedenlerle anne babanın çocuğa istenmediğini hissettirmesi, ihtiyaçlarını aksatması, düşmanca davranması, çocuğu sürekli suçlaması, eleştirmesi, eksiğini aramasıdır. Reddedilen çocuklarda kendisinden zayıf olanı ezme, çevresine nefret besleme, düşmanca tavırlar, kimseye güvenememe, yanlış kişilerle arkadaşlık kurma oluşur. Evden uzaklaşma, intihar, yasa dışı işler görülebilir.

        Anne baba birlikte aynı tutuma sahip olabilir. Ancak farklı tutumlara sahip olmaları durumunda çocuğun hangi tutumdan ne kadar etkileneceği öngörülemez. Kesin olan şudur ki çocuk kaç tane tutuma maruz kalırsa kalsın hepsinin etkisi olacaktır. Anne babalar her çocuğuna aynı tutumu sergilemiyor olabilir. Yapılan araştırmalarla şu sonuca varılmıştır: Anne babalar ilk çocuklarda daha kuralcı ve otoriter olabiliyorlar, daha fazla sorumluluk yükleyebiliyorlar. Anne baba daha acemi oluyor. Ortanca çocuklara  biraz daha yumuşak davranılıp esnek olunabilmekte, küçük çocuklarını ise daha fazla koruyup kolluyorlar ve daha sevecen yaklaşıyorlar.

  • Kardeş Kıskançlığı

    Kardeş Kıskançlığı

    Kıskançlık, sevilen birinin başkası ile paylaşılmasına katlanamamaktır. Yaşamın her döneminde görülebilir ancak çocuklukta biraz daha yoğun yaşanabilir. Doğal, evrensel ve insanı oldukça mutsuz eden bir duygudur. Önemli olan ne boyutta yaşandığıdır.

    Çocuk, herkesin kendisinden daha iyi olduğunu ve kendisinin herkesten daha az sevildiğini düşünmeye başlar. Özellikle küçük çocuklarda yeni doğan kardeşi kıskanma kimi zaman yaşamı etkileyecek ve davranış bozukluğuna neden olacak derecede yoğun yaşanabilen bir duygu olabilmekte ve yardım gerektiren bir hal alabilmektedir.

    ‘Annem babam beni eskisi kadar sevecek mi?’,

    ‘ Ya kardeşimi benden daha çok severlerse’,

    ‘Benden daha çok onunla ilgilenirlerse’,

    ‘Ben yine eskisi gibi annem ve babamla yalnız olmak istiyorum’ gibi çeşitli düşünceler kardeş kıskançlığının temelini oluşturmaktadır.

    KISKANÇLIĞI ANLAYALIM

    “Bir gün çok sevdiğiniz eşinizin eve hiç tanımadığınız birisiyle geldiğini hayal edin. Eve getirdiği yeni kişinin kadının ya da erkeğin bundan sonra sizinle yaşayacağını söylediğini düşünün.

    Sizi eskisi kadar sevdiğini söylemesine rağmen, zamanının çoğunu onunla geçirmeye başlarsa ne yapardınız? Üstelik o kişinin onun ilgisine muhtaç olduğunu söylerse… Bu hoşunuza gider miydi?

    Hayatınıza giren bu yeni kişi hakkında ne hissederdiniz? Eşinizi onunla paylaşmak ister miydiniz? Onu kıskanır mıydınız?”

    Kardeş kıskançlığı da işte böyle bir durumdur ve okul öncesi dönemde karşılaşılan en yaygın sorunlardan biridir. Bir sorun olarak algılanmakla birlikte aslında çocuklarınızın kardeşlerini kıskanması, onların anne babalarını çok sevmelerinden kaynaklanan normal bir duygudur. Bu durumda önemli olan çocuğun bu duyguyla nasıl başa çıktığı ve anne babanın onun bakış açısından olaya bakabilmesidir.

    Kıskançlığın en büyük nedeni; büyük kardeşin en değerli varlığını, anne babasını, kardeşiyle paylaşamamasıdır. Fakat kıskançlık sadece büyük ya da ilk çocuklarda gözlemlenen bir durum değildir. Küçük kardeş de büyüdükçe, büyük kardeşin becerileri karşısında kendini yetersiz bulur ve ona tanınan ayrıcalıkların farkına vararak kıskançlık duymaya başlar.

    KISKANÇLIĞIN NEDENLERİ

    Kıskançlık, temelde güvensizlikten kaynaklanır. O ana kadar kendine yöneltilen ilgi ve dikkatin kardeşine yöneltilmesinden doğan rahatsızlık en temel nedendir. Kardeşin doğmasıyla birlikte ona ayrılan zamanın azalması çocukta, kardeşe karşı gibi görünen ama aslında anne babaya karşı olan kızgınlık, kırgınlık gibi duyguların gelişmesine neden olabilir.

    Çocuk kendini terk edilmiş, güvensiz ve desteksiz hissetmeye başlar. Kıskançlıkta rol oynayan bir başka etken de kardeşler arasındaki yaş farkıdır. Yaş farkı az olan kardeşlerde kıskançlığın görülme sıklığı, yaş farkı fazla olanlara oranla biraz daha yüksektir.

    Cinsiyete göre de bazı farklılıklar yaşanabilir; çocuk kız ve doğan kardeş erkek ise, ana-babanın kendi cinsiyetinden hoşnut olmadığını düşünebilir. Ailelerin cinsiyete ilişkin görüşleri varsa ve bunu yansıtıyorlarsa, cinsiyete göre kıskançlık yaşanması kaçınılmaz bir durumdur.

    Dışarıdan insanlar ve akrabalar da çocukta bazı olumsuz düşüncelerin doğmasına neden olabilirler. Kendisinden büyük bir kız kardeşi olan çocuğa saçlarının neden ablası gibi kıvırcık olmadığını sormak, abla ya da kardeşinin boyunun onu yakaladığını ve yakında onu geçebileceğini söylemek (sanki bunlar kötü bir şeymiş gibi) hem gereksiz hem de olumsuz etkileri olan yaklaşımlardır. Çocukların birbirleriyle rekabete girmelerini, kızgınlık duymalarını sağlayabilir.

    BELİRTİLERİ NELERDİR ?

    Sevilmediği düşüncesiyle anneden tamamen uzaklaşır, içe kapanır, yemek yememeye ve zayıflamaya başlayabilir.

    Kâbus gördüklerini, çişlerinin geldiğini bahane ederek ilgiyi kendi üzerlerine çekmeye çalışırlar. Altını ıslatma, parmak emme gibi davranışlarla önceki gelişim evresine gerileme görülebilir.

    Hem gün içinde hem de geceleri aşırı sinirli olurlar. Huzursuz bir görünümleri vardır, sakinleşmekte zorlanır ve kimi zaman çevrelerindeki insanlara öfkeli davranabilirler. Kendine ya da eşyalara yönelik saldırgan davranışlarda bulunabilirler.

    Evden ayrılmayı reddetmeyle birlikte (Ör: okula gitmek istememe) baş ağrısı, mide bulantısı gibi psikosomatik belirtiler, (emin olmak için fiziki muayene yaptırılmalıdır) huzursuzluk, isteksizlik ve diğer stres belirtileri sık sık gözlenebilir.

    Artık eskisi kadar sevilmeyeceği korkusu daha anne hamileyken başlayabilir. Son aylarda annenin yorgun, isteksiz ve yeni gelecek kardeşin hazırlıkları ile uğraşıyor olması çocuğun huysuzlaşıp, anneden ayrılmak istememesine neden olabilir.

    Bazı çocuklar kıskançlık duygularını açıkça ortaya koyarak kardeşine vurma, onun oyuncağını kırma, “ondan nefret ediyorum” deme gibi davranışlar gösterirken bazıları da bu duygularını bastırır ve aşırı sevgi gösterir, bu davranışın altında çoğu zaman ana-babanın sevgisini kaybetme, tepki görme korkusu yatar.

    Anne babaya sık sık onu sevip sevmediklerini sorma ve sevgilerinden bir türlü emin olamama yaşanabilir.

    HAMİLELİĞİNİZLE İLGİLİ ÇOCUĞUNUZU BİLGİLENDİRİN!

     

    Konunun asıl önemli noktası bu dönemdir. Annenin hamile olmasıyla beraber evde bir telaş başlar. Özellikle üç yaşındaki çocuklar durumu sezerler. Ne olduğunu tam olarak algılayamamakla beraber evde ve aile üyelerindeki davranış değişikliklerini fark ederler. Fark etmeleriyle beraber özellikle anneye karşı ciddi bir kapris başlayabilir. 

    Durumun belirsizliğini gidermeniz, çocuğunuzdaki kafa karışıklığını da yok etmesi bakımından son derece önemli ve gereklidir. Ancak önerimiz; hamileliğinizin 4-5 ayını doldurmadan söylemeniz yönünde. Durumu daha erken fark eden ileri yaşlardaki çocuklar için elbette bu kadar beklemenize gerek yoktur, ancak 9-10 yaş altındaki çocuklar için çok aceleci davranmamanız yararlı olur. Zira bu dönem bilindiği gibi dokuz aylık uzun ve yorucu bir dönemdir. Eve yeni kardeş geleceğini öğrenen çocuğunuz, (özellikle okul öncesi yaşlardaki çocuklarda zaman kavramı henüz oturmadığından) bebeğin doğumuyla ilgili olarak sizi bunaltacak kadar çok soru soracaktır. Hatta bebeğin ne zaman doğacağına dair bitmez tükenmez sorulardan nefes alamaz duruma bile gelebilirsiniz. O nedenle mevsimsel döngülere vurgu yaparak çocuğunuzun anlayacağı bir dille, doğuma dair bilgi verebilirsiniz. Örneğin; kar yağmaya başlayınca ya da ağaçlardaki yapraklar dökülünce, kısa kollu kıyafetlerimizi giymeye başlayınca, çiçekler açınca gibi…

     

    BEBEK EVE GELİNCE NE YAPMALI?

    Uzun süre boyunca beklenen bebek eve gelince evdeki çocuğunuzun tepkileri iyice netleşir ve aslında bu tepkiler sürekli bir değişkenlik gösterebilir. İlk başlarda son derece ılımlı davranan çocuğunuz, bütün ilginin bebeğe yönelmiş olmasından dolayı rahatsızlık duyarak aşırı tepkiler verebilir, ciddi kıskançlık duyguları yaşayabilir.

    Bazı çocuklar çok belirgin olarak tepkilerini belli ederlerken, bazıları oldukça sessiz ve sakin bir tavır sergileyerek aileyi şaşırtabilirler. Zaman zaman anneye çok olumlu yaklaşarak, bebekle ilgili olarak anneye yardımcı olmaya çalışırlar. Burada çok dikkatli davranmanız gerekir. Çünkü sessiz kıskançlık çok tehlikelidir ve küçük bebek tehlikeli durumlarla karşılaşabilir. Büyük kardeşin duygularını doğru anlamak ve onunla sıklıkla konuşarak sevginizi daha çok paylaşmanız çok önemlidir. Aksi halde büyük kardeşin, kardeşini severken yanlışlıkla canını yaktığını, kucağından düşürdüğünü görmeniz mümkündür ve elbette bu davranışlar yanlışlıkla değil, bilerek yapılan kazalar olabilir.

     

    ANNE-BABA NELER YAPMALI?

    Öncelikle rahatlayın, çocuklar etraflarındaki yetişkinlerin davranışlarından etkilenirler. Büyük çocuğunuzun kardeşine nasıl tepki göstereceği konusunda endişeliyseniz çocuğunuz da gergin olacaktır.

    Çocuğa somutlaştıramayacağı sözler söylemeyin. “Sakın endişelenme seni de bebek kadar seveceğiz” cümlesi iyi niyetli olsa da çocuğun anne babanın sevgisi için kardeşle yarışmasına yol açar.

    Hamilelik döneminde babası ya da başka bir aile üyesi (anneanne, babaanne) büyük çocuğun bakımıyla ilgili yemek yedirme, banyo yaptırma, uyutma gibi işlere başlayabilir. Böylece anne hastanedeyken ya da bebekle meşgulken çocuk kendini ihmal edilmiş hissetmez ve yaşantısının değiştiği fikrine kapılmaz.

    Anne baba aralarında iş bölümü yaparak, anne yeni bebekle ilgilenirken babanın diğer çocukla ilgilenmesi çocukta kendisiyle de ilgilenildiğini hissetmesini sağlar.

    Kıskanan çocukla mümkün olduğunca nitelikli zaman geçirilmeye çalışılmalı, daha önce yapmaktan hoşlandığı alışkanlıklarını gerçekleştirmesine olanak verilmelidir. Yeni gelen kardeşle birlikte önceden gerçekleşen oyun parkına gitme, akşam yemeğinden sonra hikâye okuma gibi etkinlikler birden bire son bulmamalıdır. Bu sayede çocuk statü kaybına uğramadığını fark ederek özgüvenini yitirmeyecektir.

    Yeni doğan bebeğe aşırı sevgi gösterisinde bulunmak yerine, var olan sevgiyi ilk andan itibaren paylaştırabilmeyi hedeflemek daha doğru olacaktır. Bebeğe sevgi gösterdikten hemen sonra panik içinde çocuğa da aynı şeyi yapmaya çalışmak doğallığın kaybolmasına ve çocuğun kendisinin zorla sevildiği gibi yanlış bir fikre kapılmasına neden olacaktır.

    En iyi niyetli misafirler bile sadece bebekle ilgilenip büyük çocuğu unutma eğilimi içindedirler. Yakınların yalnızca bebekle ilgilenmemelerini, büyük çocuğa da alışık olduğu tarzda ilgi ve sevgi göstermelerini söylemek, “Kardeşin doğunca senin pabucun dama atıldı” gibi sözler söylememeleri konusunda uyarmak işe yarayacaktır.

    Bebek için söylenen “Ne kadar yaramaz, sürekli ağlıyor ve beni yoruyor oysa ben seni daha çok seviyorum” gibi bir cümle çocuk tarafından inandırıcı bulunmayıp, tam tersine onu kandırmayı istediğiniz inancı verebilir. Bu da en başta çocuğun size olan güvenini zedeleyecektir.

    Bebeğe sürekli “bebek” demek yerine doğrudan adını söylemeye başlamak bebeğin bir nesne değil de canlı bir varlık olduğunu anımsatacaktır. · Bebeğe “benim” değil “bizim” diye başlayarak hitap etmek ve “Sessiz ol, kardeşin uyuyor” gibi sözlerle çocuğun yaşantısını bebeğe göre ayarlamak kıskançlığı tırmandıracaktır.

    Aşırı kaygı içeren tavırlarla çocuğu bebekten uzaklaştırmaya çalışmak, yapılabilecek en büyük hatalardan biri olacaktır.

    Kıskanmasın diye çocuğa aşırı hoşgörü göstermek durumu kötüleştirecektir. Örneğin, önceden yalnız yatan çocuğun anne babasıyla yatmasına izin verilmemelidir. Çocuğa kıskanmasın diye gösterilen aşırı ilgi, bu sefer de kardeşinin onu kıskanmasına neden olabilir.

    Bebeğe zarar vermesine izin verilmeyeceği kesin bir dille anlatılmalıdır

    Çocuk kardeşinin canını yaktıysa, görünüşte çok kötü olan bu davranışın gerçekte bebeğe zarar vermek için değil, bir parça düşmanlık içeren bir incelemeden başka bir şey olmadığını bilin. Burada önemli olan aşırı tepki göstermemek, kibarca reaksiyon gösterip sinirlenmeden (yoksa sizi sinirlendirmek için bu davranışı tekrarlayabilir) uyarıda bulunmaktır. Çocuk mesajı alsa da almasa da iki kardeşi yalnız bırakmamak doğru olacaktır. (Beş yaşına gelene kadar çocuklar zarar verip vermediklerini kavrayamazlar.)

    Kardeşe yönelik olumsuz duyguları reddedip, önemsememek yerine, onları kabul edip, tanımaya çalışın; “Anne, hep bebekle ilgileniyorsun.” diyen çocuğa “Hiç de değil, daha biraz önce sana kitap okumadım mı?” demek yerine, “Bebeğe bu kadar zaman ayırmam pek hoşuna gitmiyor.” diyerek “Hayır, hiç hoşuma gitmiyor.” demesini ve duygularını ifade etmesini sağlayabilirsiniz.

    Kardeşler arasındaki karşılaştırmalardan kaçının. Ancak çocuğun da bir zamanlar küçük bir bebek olduğu, aynı bakım ve özenin kendisine de gösterildiği çocuğa anlatılabilir. Çocuğun küçülmüş giysileri, bebeklik fotoğrafları gösterilerek, o bebekken yaşanan anılardan ve onun sevimli hallerinden bahsedilerek kendini daha iyi hissetmesi sağlanabilir.

    Kardeşiyle ilgili karışık duyguları olan çocukların konu edildiği öyküler anlatmak, anne ya da babanın kendi kardeşiyle ilgili ilk hislerini paylaşması, çocuğun duygularını anlaması ve ifade etmesinde fayda sağlayabilir.

    Kardeşini sevmek zorunda olduğu söylenmemeli, “Sen artık ablasın” diyerek, yaşının üzerinde olgunluk bekleyip onun da hala çocuk olduğu unutulmamalıdır.

    Sevginizin eşit olduğunu göstermeye çalışmak yerine; her çocuğa, birbirinden ayrı olarak, sadece kendisine özel bir sevgi duyulduğunu göstermek daha doğru olacaktır.

    Eşit zaman ayırmaya çalışmak yerine, her çocuğa kendi gereksinimine göre zaman ayırmak gerekir. Bebeğin henüz kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar küçük olduğunu dolayısıyla daha çok ilgiye ihtiyacı olduğunu belirtilmelidir.

    Her şeyin eşit olmasına değil, adil olmasına çalışılmalıdır. 

    Kardeşinin giyebileceği, ona küçük gelen giysileri ve oynayabileceği oyuncakları beraber ayırmak işe yarayabilir, fakat vermek istemediği şeyler konusunda onu zorlanmamalıdır. Kendine ait sevdiği bir şeyin kardeşine verilmesi çocuğu üzebilir ve kıskançlığını arttırabilir.

    Ailenin bütün olduğu duygusu herkes tarafından hissedilmelidir. Bunun için bütün ailenin birlikte yapabileceği, gezinti, piknik, alışveriş, film izleme gibi etkinliklere yer verilmelidir.

    Anne-baba çocukla mümkün olduğu her fırsatta birebir iletişime geçerse, birlikte ortak faaliyetlerde bulunurlarsa, çocuğa kardeşiyle ilgili ve evle ilgili küçük sorumluluklar verilirse çocuk kendini hala güvende ve hala sevilen, önem verilen bir kişi olarak hissedecektir.

    Kardeşler arasında kıskançlık hissettiğinizde onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak ortamlar yaratın.

    Çocukların kavgalarında hakem rolünü almayın. Ana babalar çocukların tartışmalarına katıldıkları zaman çocukların her biri ana babasının diğerinin tarafını tuttuğunu düşünür. Bu da rekabetin yoğunlaşmasına yol açar. Büyük kardeş ana babanın koruyucu desteğini sağlayabilen küçük kardeşten nefret eder. Ana baba ne kadar yansız olmaya çalışsa da işe yaramaz bu nedenle kardeşler anlaşmazlıklarını kendileri çözmelidir. Fiziksel şiddetin olmadığı durumlarda ana babanın araya girmemesi sorunun çözümünü kolaylaştırır.

    Kim başlattı sorusunu sormaktan kaçınılmalıdır. Çünkü olayı kimin başlattığını öğrenmeye çalışmak çocukların birbirini suçlamasına neden olur. Her bir çocuğun kavganın çıkmasında aynı derecede suçlu olmasından yola çıkarak sonuçlarına eşit şekilde katlanmaları sağlanmalıdır.

    Kardeş kavgasına neden olan zaman ve ilgi konusu ortadan kaldırılamayacağına göre çocuklara kavga etmeyin demek çok etkili değildir. Bunun yerine çocuklar iyi geçinme konusunda yüreklendirilmelidir. Ne kadar iyi anlaşıyorsunuz gibi cümleler çocuğu yüreklendirir ve sizin övgünüzün hakkını vermeye yönlendirir. Ayrıca çocuğun daha çok küçükken paylaşmayı öğrenmeye başlaması kardeşi olduğunda çok fazla bocalamasını engelleyecek, paylaşamamaktan doğan çatışmaları azaltacaktır.

    Kardeşler arasındaki kıskançlık ve geçimsizlik ne kadar yoğun olursa olsun birbirlerinden ayrı kaldıklarında çok özlerler. Bu durum, ilişkilerinin bazen çok bozuk olduğunu düşünseniz de aslında birbirlerini çok sevdiklerini açıklar.

     

    Bütün bunlarla beraber bazı ipuçlarını hatırlamanızda fayda var:

    Öncelikle hamilelik döneminizde ve sonrasında büyük çocuğunuza ilgili davranmayı ve dokunmayı, konuşarak, paylaşarak, bolca zaman ayırarak sevgi gösterilerinde bulunmayı ihmal etmeyin. Bu hediye almak, para harcamak demek değildir.

    Büyük çocuğunuza, kardeşini çok seveceği şeklinde duygusal yönlendirmelerdeki mesajlar vermekten kaçınmalısınız. Çocuğunuz zaman geçtikçe, kardeşiyle vakit geçirdikçe sevgisi de gelişecektir.

    Kardeşinin bakımı konusunda, ona ninni söylemek, biberonunu tutmak, bezini getirmek, banyosunda su dökmek gibi faaliyetlerde mutlaka çocuğunuza da görev verin.

    Bebeğin doğumu ve hamilelik süreci zaten son derece kafa karıştırıcı bir düzen değişikliğidir. Dolayısıyla başka bir değişikliğe gidilmemeli.

    Bebekle ve kendisiyle ilgili fiziksel karşılaştırmaları asla yapmayın: “Bak kardeşin ne kadar çirkin, onu geri verelim mi? Onu başkaları alsın mı?” gibi cümleler kurmayın.

    Alınacak malzemeleri ve bebeğin ismini birlikte konuşmanız, onun da fikrini almanız ve hatta mümkünse alışverişe birlikte çıkmanız çok önemlidir.

    Çocuğunuzla konuşarak duygularını anlamaya çalışmanız gerekir. Ancak bu şekilde kardeşi hakkındaki düşüncelerini anlayabilir ve önceden bazı tedbirler alabilirsiniz.

    Çocuğunuzun anlattığı hiçbir duygu ya da düşünceyi kınamadan, eleştirmeden ve kızmadan onu anlamaya çalışmanız en sağlıklı tutum olacaktır.

    Sonuç olarak kardeşler arasında oluşacak sevginin ve yardımlaşmanın temeli sağlıklı aile tutumlarıyla inşa edilebilir. İlk aylarda bazı sorunların olması normaldir, ancak sevgi ve ilgi dolu bir aile ortamıyla aşılamayacak sorun yoktur.

  • Çocuğun Özgüven Gelişimi

    Çocuğun Özgüven Gelişimi

    Özgüven, insanın kendisiyle ve çevresiyle barışık olması, olumlu ve olumsuz yönlerinin farkında olması demektir. Büyükleri tarafından sevgi gören, gereksinim duyduğunda beklediği yakınlık ve ilgiyi bulan, fikirlerine değer verilen ve önemsenen, güven duyulan ve sorumluluklar verilen, iyi yaptığı şeyler için övülen, gurur duyulan, yaptıklarında hataya yer verilen ve olduğu gibi kabul edilen çocuğun kendine özgüveni olur.

    ÖZGÜVEN YETERSİZLİĞİNDE AİLENİN ETKİSİ

    Çocuklarda özgüvenin yetersiz gelişmesinin nedenlerinden biri, aşırı korumacı davranan ailelerdir. Çocuklarını sevgi ve şefkate boğan bu anneler, çocukları hiçbir zorlukla karşılaşmasın diye her türlü işi kendi üzerlerine alırlar. Bu tip ailelerde anne çocuğun yapması gereken şeyleri yapar, çocuk adına düşünür, ona fazla yük vermez. Aslında bu iyi niyetle yapılan bir eğitim hatasıdır. Çocuğun bütün sorumluluklarını üstlenmek çok büyük bir risktir; çünkü çocuk kendi sorununu kendi çözme becerisi kazanamaz. Bu tür bir davranışa maruz kalan çocukta “Ben yapamam” duygusu oluşur. Bu, özgüveni azaltan bir duygudur; çocuk kendisini yetersiz, güvensiz hisseder ve annesine sormadan hiçbir şey yapamaz hâle gelir.

    Çocuğun ilerleyebilmesi ve hayata atılabilmesi için riske girmesi, kendi kararlarını kendisinin vermesi, sorunlarını kendisinin çözmesi gereklidir. Çocuk bunları yapamazsa kendi kimliğini geliştiremez ve hayattan korkan, kaçan, her şeyi başkasına havale eden bir insan olur.

    Çocuğun kendine güvenini azaltan bir etken de mükemmeliyetçi anne babaların eleştirinin dozunu kaçırmasıdır. Sürekli eleştirilen çocuk kendisini aptal, yetersiz, beceriksiz hisseder. Diyelim ki çocuk kötü bir karne getirdi, notlarının çoğu zayıf, birkaç tane de iyi var. Aileler genellikle karneye bakar, “Şu niye zayıf, bu niye zayıf?” diyerek çocuktan hesap sorarlar. Bu arada çocuğun kişiliğini eleştirmeyi de ihmal etmezler. Hâlbuki doğru olan “Bak aferin, şundan beş almışsın, bundan dört almışsın. Şu zayıfları nasıl düzelteceksin?” gibi bir cümle kurup çocuğu başarıya motive etmektir. O zaman çocuk kendisine değer verildiğini ve sorumluluk aldığını hisseder.

    ÇOCUKLARIN ÖZGÜVENİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN

    1- Var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu onlara hissettirin. Onlara olan sevginizin başarı ya da başarısızlıklarına bağlı olmadığını, var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu ve ne olursa olsun onları daima seveceğinizi söyleyin.

    2- Çocuğunuzun kendisine has yeteneklerini ortaya çıkarmasında yardımcı olun. Her çocuğun farklı özellikleri ve yetenekleri vardır. Çocuklarınıza kendi ilgi alanları ve yetenekleri doğrultusunda faaliyetlere katılma imkânı sağlayarak onları araştırmaları ve yeni şeyler keşfetmeleri için destekleyin.

    3- Yaptıkları ve ilgilendikleri şeylerin sizin için önemli ve değerli olduğunu gösterin. Katıldıkları faaliyetleri ve ilgilendikleri şeyleri sorun, okulda katıldıkları gösterilere gidin. İlgilendiği şeylerle ilgili okuduğunuz bir yazı ya da resmi onunla paylaşın.

    4- Evinizde herkesin birbirine güveneceği bir ortam oluşturun. Duygularını, düşüncelerini, sevgisini, başarı ya da başarısızlıklarını, hayal kırıklıklarını aile fertleriyle rahatça paylaşabilen çocuklar özgüvenli olurlar. “Söylediğin kadar da kötü değilmiş” ya da “Geçer canım merak etme” şeklinde cevap vermek yerine, onların duygu ve düşüncelerini ciddiye alın.

    5- Beklentileriniz çoğunuzun seviyesinde olsun, onu aşacak beklentilerden kaçının. Her çocuğun farklı yapabilme kapasitesi ve seviyesi vardır. Çocuğunuzun bir şeyi yapamayacağını bildiğiniz halde bunu ondan bekleyip sonunda hayal kırıklığı yaratmayın. Ulaşabilecekleri hedefler amaçlayıp başarılı olmalarını sağlayın.

    6- Çocuklarınıza sorumluluklar verin. Kendisine güvenilip sorumluluk verilen çocuklar kendilerini yararlı ve önemli hissederler.

    7- Ne yaparlarsa yapsınlar onlara sevgi ile emniyette olduklarını hissettirin. Çocuklarınızı disipline edin ama bunu hiç bir zaman sinirle ve katı kurallarla yapmayın. Onları disipline etmeniz katı kurallarla katı cezalar verme şeklinde olmasın. Çocuklar adaletsiz davrandığınızda bunu çok iyi bilirler. Onların güvenini sarsmayın.

    8- Birlikte vakit geçirin. Ortak yapacağınız faaliyetler bulup birlikte zaman geçirin.

    9- Onların özgüvenlerini sağlayacak sözlerde bulunun. “Yardımların çok işime yaradı, teşekkür ederim” ya da “Bak bu aklıma gelmemişti bu konudaki fikrini çok beğendim” gibi sözlerle onların katkılarına değer verdiğinizi gösterin.

    10- Çocuğunuzla ilgili problemleri onu suçlamadan ya da onun karakterini eleştirmeden tartışın. Çocuklar kendileri ile ilgili problemlerde kendilerine saldırılıp eleştirilmeden konuşulduğunda bu problemi çözmek için çaba sarf ederler. Onun karakterine değil, yaptığı şeye hitap ederek konuşun. Örneğin; 4 yaşındaki çocuğunuz oyuncağını yatmakta olan kardeşinin yatağına fırlattığı için sinirlisiniz. “Sen kötü bir çocuksun!” ya da “Yapma!” yerine, “Sen oyuncaklarını attığında kendimi sinirli hissediyorum. Ona gerçekten zarar verebilirdin” diyebilirsiniz. Buradaki mesaj, duygularınızın onun çocuk dünyasına değil onun belirli davranışlarına yönelik olduğudur.

  • Depresyon Nedir?  Belirtileri Nelerdir?

    Depresyon Nedir? Belirtileri Nelerdir?

    çok yalnızım, mutsuzum

    göründüğüm gibi değilim aslında

    karanlıklarda kaybolmuşum

    bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır

    aradıkça batıyorum karanlık kuyulara

    kimse duymuyor çığlıklarımı

    duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor

    bense insanların bu ilgisizliği karşısında ilgiye susamışım

    ümidimi yitirmişim

    biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim

    arakamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye

    veda edeceğim..

    Nilgün Marmara

    Depresyon; kişinin fizyolojisi, biyokimyası, duyguları, düşünceleri ve davranışları dahil olmak üzere vücudun bütün olarak etkilendiği bir ruhsal bozukluktur. Kişinin kendisi, başkaları ve dış dünya hakkındaki düşünce ve duygularını etkileyebilmektedir.

    Depresyon, kısa süreli sıkıntı, mutsuzluk, ümitsizlikten farklıdır. Depresyondaki mutsuzluk duyguları çok daha yoğun ve uzun sürelidir. Daha önceden keyif veren, hoşlanılan faaliyetlere ilgi kaybolması yaşanır. “İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor” cümlesi çok sık söylenir. Günlük işleri bile yürütmek son derece zorlaşır. Diş fırçalamak, banyo yapmak, yemek yapmak, ev temizlemek, çocuklarla ilgilenmek, arkadaşlarla görüşmek, işlerini yürütmek, toplantılara katılmak… Depresyon, yaşamımızın önemli alanlarında bile, iş, aile, sosyal yaşam olmak üzere bozulmalara yol açar. Depresyon o kadar kötü bir hal alabilir ki, kişi gelecekle ilgili ümitsizliğe kapılarak intiharı bile düşünebilir. Depresyondaki kişiler, böyle yaşamındaki önemli alanlarda isteksizlik yaşadıkları için kendilerini suçlayabilirler. “Daha önce neşeli, şen şakrak biriydim, şimdi kimseyi görmek istemiyorum. Çocuklarımla zaman geçirmek istemiyorum, dersleri ile ilgilenmiyorum, nedenini anlamıyorum kötü bir anneyim ben” gibi yorumlar yapabilirler.

    Depresyon, kişiyi bu şekilde bir çok yönden etkileyebilir ve değişik ruhsal ve bedensel belirtilere yol açabilir. Amerikan Psikiyatri Birliği Tanı Kitabında depresyon tanı kriterleri şu şekildedir:

    En az birisi depresif duygu durum veya ilgi kaybı olmak üzere aşağıdakilerden en az beşinin iki hafta süresince hemen her gün var olması gerekir.

    1. Depresif duygudurum

    2. İlgi ve haz Kaybı

    3. İştah-kilo değişikliği

    4. Uyku Bozukluğu (İnsomni-hipersomni)

    5. Psikomotor retardasyon-ajitasyon

    6. Yorgunluk-enerji kaybı

    7. Değersizlik veya aşırı veya uygunsuz suçluluk hisleri

    8. Dikkat toplamada güçlük-unutkanlık-karasızlık

    9. Tekrarlayan ölüm ve intihar düşünceleri, planı, girişimi

    Bu belirtilerden en az beşinin görülmesi yanında, kişinin iş, aile, sosyal yaşamında önemli bozulmaların görülmesi gerekir. Ve bunların başka bir fizyolojik bir duruma ya da ilaca bağlı olmaması gerekir.

    Bu şekilde depresyon belirtilerinin sizde de olduğunu düşünüyorsanız, mutlaka psikiyatrik ve psikolojik destek almak gerekir. Depresyon önemli bir duygu durum bozukluğudur. Psikiyatrik destek, bulunduğunuz yerde bir psikiyatristle görüşüp yaşadığınız durumun depresyon olup olmadığına dair muayene olmanız, depresyon tanısı alırsanız verilen ilaçlarınızı düzenli olarak kullanmanız gerekir. Biyokimyasal bir sorun olması nedeniyle bu gereklidir. Bunun yanında depresyonla ilgili sizin nedenlerinizin ortaya konması, yaşamınızın yeniden düzenlenmesi, yaşadığınız ortamda bilinçli duygu, düşünce ve davranış değişiklikleri yaparak depresif duygu durumunuzun acilen normale dönmesi için profesyonel bir psikolog desteği ile uygun psikoterapi de almanız yerinde olacaktır.

  • Kardeş İlişkileri ve Kardeş Kıskançlığı İle Nasıl Baş

    Kardeş İlişkileri ve Kardeş Kıskançlığı İle Nasıl Baş

    Kardeş kıskançlığı doğal bir duygudur günlük hayatımıza etkilemediği sürece patolojik bir durum oluşturmaz. Kardeşlik bazı uzmanlara göre rekabettir. Kıskançlık beklenen ilgi ve sevgi şefkat eksikliğine karşı verilen bir yanıttır. ilk çocukluk döneminde kıskançlık ebeveynlere ve ona bakan, vakit geçirdiği kişilere yöneliktir. Çocuk ilgi ve şefkat bekler, sevilme ihtiyacı yüksektir, sevgiyi arzular, diğer çocuklarla kendisini kıyaslama içinde bulur.

    Hiç bir çocuk annesini kaybetmeye dayanamaz. Yeni bir kardeşin dünyaya gelişiyle çocuk anneden bir süre uzaklaşır. Bu ayrılık nedeni ile çocuk terkedilmişlik duygusu yaşayabilir. Anne kucağında yeni bir bebekle eve geldiğinde çocuk artık sevilmeyeceğini düşünür. En muhtaç olduğu şey yani sevgiyi kaybetme çaresizliğine kapılır. Çocuğun asıl kaygısı annenin sevgisini kaybetmektir.  Çocuk bu süreçten sonra sürekli anne babanın sevgisini sorgulamaya başlar. Anne babasını paylaşmak zorunda kalmıştır artık yeni gelen bebeğe hem anne hem baba çok fazla vakit harcamakta hem de çevredeki herkes artık eve yeni gelen o bebeğe daha fazla ilgi göstermekte ve hediyeler almaktadır. Yeni kardeşin gelişiyle büyük çocuk ikinci plana atılmış ve terkedilmişlik duygusunu yaşar. Bütün bu olaylar yaşanırken büyük kardeş İlgi çekmek ister, yaramazlık yapmaya başlar; okuldaki arkadaşları ile sorunları başlar. Küçük kardeşe duyulan kıskançlık kardeşini vurma ısırma gibi sık rastlanan davranışlarla kendisini göstermeye devam eder. Bazı çocuklarda kıskançlıklarını bu tür hareketlerle dışa vurmazlar: içlerine kapanırlar yemeden içmeden kesilir, evin bir köşesine çekilir, parmak emer saçlarıyla oynarlar. Bazı çocuklar ise bebek gibi konuşmaya biberon ve emzik isteme davranışı gösterirler.

    Yeni gelen kardeş büyük çocuğu adeta evdeki tahtından indirir çocuk alt üst olur. Yeni bebek dünyaya gelince evdeki çocuktan abi veya abla olması beklenir oysa ki onun öyle bir isteği yoktur. Bebeğin bakımında size yardımcı olmak kardeşine bakmak, koruyup kollamak zorunda değildir, bunu kendisi istememiştir. Anne babalar çocuğa böyle davrandıkça sorumluluk yüklendikçe ikinci plana itildiğini hissedecek ve kardeşine daha fazla öfkelenecektir. Bu dönem çocuklarda kıskanmaya bağlı uyum zorlukları yaşanmaya başlanır, zaman zaman abartılı sevgi gösterilerinde bulunur ,kardeşini ağlatacak şekilde sıkıca kucaklar yanlışlıkla yere düşürür.

    Kardeş kıskançlığı durumunda ebeveynlere düşen ilk görev büyük çocuğa da ellerinden geldiğince vakit ayırıp büyüğü unutmamak. Çocuğun okul yaşamı ve oyunlarıyla onunla kardeşi dünyaya gelmeden önceki kadar ilgilenilmelidir. Büyük çocuk ve kardeşi arasındaki sosyal ilişkiye zemin oluşturulmalıdır, annenin hamileliği belirginleşmeye başladı yeni kardeş dünyaya gelmeden önce anne baba çocuğu bu duruma hazırlamalıdır. Çocuğa yeni bir kardeşi olacağını ve bundan büyük bir mutluluk duyacağı anlatılır, bebeğin eşyalarının hazırlanmasında büyük kardeşten yardım istemeli kardeşi için kendisi isteyerek seçim yapmalıdır. Yeni kardeş dünyaya geldikten sonra ebeveynler kardeşler arasında kıyaslama yapmaktan kaçınmalı, 2 çocuğa da eşit davranmalıdır.

    Zamanla kardeşinin gelişine rağmen sevildiğini gören çocuk kardeşini daha az kıskanır ve zamanla da bu kıskançlığın üstesinden daha kolay gelebilir. Çocuklarına eşit davranan kıyaslama yapmadan yetiştiren, bütün çocuklarına eşit sevgi ilgi ve zaman ayırabilen ebeveynler bu süreci daha rahat ve daha başarılı bir şekilde anlatabilirler. Her çocuğa ailede özel bir yeri olduğunu hissettirmek, her birinin kendisine değerli olduğunu yansıtabilmek ve haksızlık yapmamak kardeş ilişkilerinde en önemli faktörlerdendir. Ebeveynlerin her çocuğa bilgi ve becerilerine göre sorumluluklar vermesi ve haklarına saygı göstermesi gerekir. Her çocuğun kendisini değerli hissetmesi çok önemlidir. Çocuklar arasında paylaşma duygusu artırılmalı kardeşler arası iş bölümü ve dayanışmaya teşvik edilmelidir.

    Kardeş kıskançlığını önlemenin en sağlıklı yolu öncelikle anne babaların bu duygunun doğal olduğunu kabul etmeleri ve büyük çocuğu desteklemeleri gerekir, çünkü onun dünyası değişecektir, artık anne babasının desteğine ihtiyacı vardır. Öncelikle yeni bir kardeşin geleceğini bir başkasından değil anne babasından duyması gerekir. Resimlerle yaşına uygun açıklamalarla çocuğa açıklanmalıdır. Yeni kardeş gelmeden önce hastanede kardeşe verilmek üzere bir hediye hazırlanması ve bunun çocuğun hazırlaması için ona destek olunmalıdır, aynı zamanda büyük çocuk için de abla veya abi olduğunu kutlamak için hediye hazırlanmalıdır. Kardeşleri ile ilgili alışverişleri büyük çocuğun seçmesi ona iyi gelecektir. Yeni kardeşin odasını hazırlarken, beşiğini kurarken büyük çocuktan yardım alın bu davranışlar çocuğun mutlu edecektir.

        Anne doğuma gittiğinde biraz toparlandıktan sonra çocuğun hastaneye gelmesi gerekir. Hastaneye ilk geldiğinde kardeşi ilk olarak annesinin kucağında görmemelidir. yeni bebek dünyaya geldikten sonra anne baba ara ara büyük çocukla baş başa vakit geçirmeli yeni bebekle ilgili duyguları konuşmak, kıskanmanın doğal olduğunu kendi çocukluğumuzdan hikayelerle anlatarak, kıskançlık duygusunu hafifletebilirsiniz. Kıskançlığın patolojik hale dönüşmemesi ebeveynlerin tutumlarına bağlıdır. Çocuğun gerçek inancı kardeşin gelişi ile annenin sevgisini kaybetmek olacağından öncelikle bu inancı çocuğun aklından düşüncelerinden def etmek gerekir.  Çocuk ikinci plana atılmış duygusunu yaşamamalıdır.

  • Çocuklarda Kardeş Kıskançlığını Önlemenin Altın Kuralları

    Çocuklarda Kardeş Kıskançlığını Önlemenin Altın Kuralları

    Çocuklarda En çok yaşanılan sorunlardan biri; KARDEŞ KISKANÇLIĞI !

    *Aslında kardeşler arasında kıskançlık,dozunda yaşadığında, doğaldır. Çocuklar için faydalı ve sağlıklı bir haldir. Her çocuk, anne-babanın sevgisinin ve ilgisinin tümünü ister. En sevilen, en çok ilgilenilen olmak ister. Bu da kıskançlığı kaçınılmaz kılar.
    Her çocuk, ayrı bir birey olarak bencillik, sahip olma, paylaşamama,kendine güven duymaya ihtiyaç, özenti gibi duygular taşıdığı gibi kıskanabilir de…
    *Aslında kıskançlıkla çocuklar, hayatın gerçeklerinden biriyle yüzleşmiş olurlar. Bu da onun çevresindeki ilginin tümüne ve yaşamın bütün avantajlarına sahip olamayacağıdır. Bu acı ve zor da olsa çocuk için bir derstir. Sevgi paylaşılacaktır ve paylaşıldıkça da
    sandığının aksine azalmayacaktır.
    Böyle normal aile içi rekabet, çocuksu benmerkezciliği ve bencilliği azaltır. Rahatsızlık verici de olsa, başkalarıyla geçinmek için deneyim ve kolaylık sağlar.
     

    Çocuklar Niçin Kıskanır ?

    • Çocuk, gelişiminin bazı dönemlerindekıskançlıkgösterebilir.
    Mesela; 3 yaşındaki bir çocuk eşyalarını, oyuncaklarını, yemeğini, ailesini paylaşmayı henüz öğrenmemiştir.

    Eşyasını başkası kullanması gereken durumda kıskançlığa girebilir ve bu, doğal bir durumdur.
    • Genellikle ilk çocuklarda kardeş kıskançlığı dikkati çeker. Ailesinin ilgi ve sevgisine alışan çocuk, yeni gelen kardeşi kendine rakip olarak görür.
    Devre dışı kalacağını zanneden büyük çocuğa aile destek olmalıdır.
    • Çocuğu yoksun bırakmak veya her istediğini yerine getirmek,sürekli maddî ödüller vermek de kıskançlığı körükler.

    Çocuklarda Kıskançlık Belirtileri !

    Kıskanç çocuk, huzursuz davranışlar gösterir, uykusuzluk çeker. Basit sebeplerle kızar, ağlar, bağırır. Hele hayatının ana konusu kıskançlık olmuşsa, çocuk acı içindedir. Yardıma ihtiyacı vardır.
    • Anne-baba ile yatmak ister.
    • İlgi çekmeye çalışır.
    • Yeniden altını ıslatmaya, meme ve parmak emmeye, bebeksi konuşmaya başlayacaktır.
    • Küçük kardeşine zarar vermek isteyebilir.
    • Anne-babasının sevgisini, ilgisini sürekli arzular.

    Çocuklarda Kıskançlığı Önlemek İçin Altın Kurallar !

    • Amacımız, kıskançlık duygusunun varlığını tümüyle ortadan kaldırmak değil, onu ortaya çıkaran durumları azaltmak ve göründüğünde sebeplerini araştırmak olmalıdır.
    • Çocuklarımızı başkalarıyla kıyaslamayalım.
    Çocuklara sevgi, ilgi ve disiplinde tutarlı davranalım, aşırı gösterilerden kaçınalım.
    • Çocuklar arasında büyük-küçük, kız erkek gibi ayırımlar yapmayalım.
    • Kardeşini kıskanan büyük çocuğa sözgelimi kardeşinin yemeğini beraber yedirmeyi teklif edelim. Böylelikle o da ihmal edilmemiş olur.
    • Kendini yetersiz ve değersiz hisseden çocuğun kıskançlığa kolay kapıldığını bilelim. Kendini seven ve kendiyle barışık olan çocuklar, kardeşleriyle daha iyi geçinirler. Bu yüzden onları özsaygısı olan kişiler olarak yetiştirelim.
    • Sürekli bir çocuğumuza yöneliyorsak, bunun sebebini keşfetmek için kendimizi yoklayalım. Hepsine ilgi ve sevgi göstermeye gayret edelim.
    • Çocuklarımızı kardeşleriyle de kıyaslamayalım. Böyle sözler onlar için öldürücü birer zehirdir. Kıskançlığı, çekememezliği ve yetersizliği arttırırlar. Çocuğun düşüncesine başka birinden daha aşağıda olduğunu nakşederler. Bilelim ki; her çocuk tektir ve kendine özeldir. Onu başkasıyla karşılaştırmak yanlıştır.
    • Mümkünse odalarını, değilse köşelerini ve dolaplarını ayıralım.
     Onları birbirinden farklı giydirelim.
     

  • Otizm

    Otizm

    Otizm spektrum bozukluğu, doğuştan gelen ya da yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan karmaşık bir nöro-gelişimsel bozukluktur. Otizmin, beynin yapısını ya da işleyişini etkileyen bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı sanılmaktadır. Ancak bununla ilgili kesinlik bildiren verilerde eksiklikler vardır. Elde olan bilgiler ışığında otizm spektrum bozukluğu genetik temellidir. Ancak hangi hangi gen ya da genlerin nasıl bir tahribattan kaynaklandığı bulunamamıştır. Bunların yanı sıra çevresel faktörlerin de otizme yol açabileceğine dair görüşler ve bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca bu bilgilerin yanında bilinmesi ve unutulmaması gereken en önemli diğer bir bilgi de otizmin ailelerin çocuk yetiştirme şekilleri, sosyo-ekonomik durumları ve kültürel farklılıklarıyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.

    Otizmin Erken Belirtileri :

    1 yaşından önce çıkan belirtileri değerlendirmek oldukça zordur. İlk ortaya çıkan belirtiler duyusal belirtilerdir. 1 yaş sonrası bebeklerden duygudurum gelişimiyle ilgili beklentimiz; duyguları anlamlandırmaya başlamaları ve çevresine ilgi göstermeleridir. Örneğin gülümseyen bir yüze tebessüm etmek gibi. Otizmli bebekler bu duyguları okumak ve yansıtmak konusunda yetersiz kalırlar.

    Diğer bir erken yaş belirtisi de seslenildiğinde adına tepki vermemesidir. Örneğin oyuncağıyla oynayan bir çocuğa ismiyle seslenildiğinde normal gelişim izleyen çocuklar sesin nereden geldiğini kafasını çevirerek ararken otizmli çocuklar bunun farkındalığında olmaz ve sesi aramazlar. Ancak bazı seslere de erken dönemlerde oldukları için zaman zaman da olsa tepki verebilirler. İşte tam da bu durum ebeveynlerin yanılma noktası olmaktadır. Otizmi olan çocuklar sanki bazı sesleri duyuyor diğerlerini duymuyor gibidir. Bu konuda bilgi sahibi olmayan ailelerden en çok duyduğumuz söylem “Canı isterse bakar ama istemezse bakmaz.” olur.

    Bunun yanında otizmli çocuklarda ayrıca “göz teması” da yok denecek kadar azdır. Sonrasında bu çalışmalarla kazandırılsa bile “dış dünyayı anlamlandırarak bakma” becerisi kazandırılamaz.

    Bir diğer erken yaş belirtisi de “ortak dikkat” kavramıdır. Ortak dikkat, çocuk ile yetişkinin dikkatini ortak bir noktaya toplaması anlamına gelir. Çocuklar, önce ilgilerini çeken bir şeye, sonra yetişkinlere bakarak ilgilerini paylaşmaya çalışır. 8. ay itibariyle ortak dikkat çocuğun yetişkine bakıp onun seslenmesine, gülümsemesine, çıkardığı seslere gülümsemesi ile başlar. 12. ayda çocuklar annelerinin “bak” diyerek gösterdiği bir nesneye doğru dönüp bakarlar ve gördükten sonra bakışlarını tekrar annelerine çevirirler. Otizmi olan çocuklar işareti izlemezler, işarete baksalar bile geri dönüp bakma ve duygu gösterme kısmını yapamazlar. Normal gelişen çocuklarda önce işaret etme bir nesneyi isteme amaçlıdır, işaret etmeye ses çıkarma ve göz teması eşlik eder. Çocuklar işaret ettikten sonra anneye ve geri nesneye bakar. İşaret etme normalde işaret parmağı ile olur. Otizmli çocuklar işaret etmez, etseler bile ya işaret parmaklarını düzgün kullanmazlar (onun yerine genelde avuç içini kullanırlar) veya dönüp bakmazlar. 14-16. Aylarda normal gelişen çocuklar bir şeyi istemenin yanında diğer insanların dikkatini çekmek için de işaret etmeye başlarlar. İlgiyi göstermek için işaret etmeyi karşılıklı jestler, mimikler, sesler, gülümseme ile ilişki kurmak izler.

    Diğer bir belirti de “sosyal referans almaktır”. Sosyal referans; normal gelişim izleyen çocuklarda yeni bir ortama girdikleri zaman annelerinin tutumu, duygusu ve davranışlarının gözlemi doğrultusunda çocuk kendi duygu ve tepkilerini organize edebilir. Ancak otizmli çocuklarda bu durum pek mümkün değildir. Hatta birçok otizmli çocuk anne babasının odadan onları daha önce tanımadıkları birisiyle bırakmasına bir tepki göstermediği gibi geri döndüklerinde de onların farkına varmamış gibi davranır.

    Diğer bir belirti de otizmli çocuklar oyuncakları amacına uygun oynama becerisinden yoksundurlar. Akranları oyuncaklarını kullanarak tematik oyun kurabilirken otizmli çocuklar bu oyuncakların belirli bir parçasına odaklanır ve sadece bu parçayla ilgilenirler. Dolayısıyla oyuncak oynamayı ve oyun kurmayı gerçekleştiremezler. Akranları oyun kurup onu davet etse de onlar oynamak istemezler, akranlarının oyununa ilgi göstermezler. Ayrıca oynamaya çalışsalar da oyunun kurallarını anlamlandırıp uyum sağlayamazlar.

    Diğer gözlemlenen belirtiler de; geç konuşma, anlamlı konuşamama (sosyal amaç içermeyen konuşmalar), diğer insanların konuşmalarının tekrarlanması (ekolali), artikülasyon sorunu (bazı sesleri ve dolayısıyla da kelimeleri tam olarak telaffuz edememek) ya da hiç konuşamamaktır.

    Dil gelişiminin yanında; stereotipik olarak adlandırılan hareketlerden sayılan sallanmak-çırpınmak (özellikle de ellerini çırpmak), gözlerinin bir şeye takılıp kalması, bazı eşyaları döndürmek ya da döndüğünü gördüğü eşyalara bakakalmak ve günlük yaşamındaki değişimlere normalden daha büyük tepkiler vermektir. Ayrıca otizmli çocuklar bebeklik çağlarında bu belirtilerin bazılarını kazanmış olsalar da sonraki yıllarda genelde bu kazanılan becerileri kaybederler.

    Erken tanı ve doğru bir eğitim yöntemi ile yoğun olarak eğitim alan otizmli çocukların bazılarında otizmin belirtileri kontrol altına alınabilmekte, gelişim sağlanabilmekte, büyük ilerleme kaydedilmekte ve hatta bazı otizmli çocukların ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmayabilmektedir.